Sırrı Süreyya Önder: Kobani iddianamesi, AKP’yi ileride yargılamak isteyenler bakımından bir ön iddianame niteliğinde
Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, kendisinin de sanığı olduğu Kobani Davası’na ilişkin, “Kobani iddianamesi AKP’yi ileride yargılamak isteyenler bakımından bir ön iddianame niteliğindedir. Bunu bütün inancımla ve tecrübemle görüp söylüyorum. AKP içi, iç iktidar kavgalarında çözüm sürecine muhalif olan kesim, bu iddianameyle onları yargılatmanın ya da tasfiye etmenin ilk adımını atıyorlar” dedi.
Anka’da yer alan habere göre Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Önder, Yeşil Sol Parti Hukuk Komisyonu’nun da katılımıyla Kobani Davası’na ilişkin, bugün Meclis grup yönetim toplantı salonunda basın buluşması düzenledi.
Yeşil Sol Parti Hukuk Komisyon üyelerinin davaya ilişkin bilgilendirmelerinin ardından konuşan Önder, “Burada kolluk bir siyasi parti gibi davranıyor. Türkiye’de de zaman zaman azalır faaliyetleri zaman zaman yükselir ama kolluk hep bir siyasi parti gibi davranır. Mevcut iktidarda muazzam iç savaş yaşanıyor. Bunun yansımalarını bütün baskılamalara rağmen üstelik de pespaye bir şekilde hergün ortaya saçılan işlerden görüyoruz” dedi.
“Kürt düşmanlığı üzerinden gözleri kararmış kendi iplerini yağlamakla meşguller”
“Kobani iddianamesi AKP’yi ileride yargılamak isteyenler bakımından bir ön iddianame niteliğindedir” diyen Önder, şöyle devam etti:
“Bunu bütün inancımla ve tecrübemle görüp söylüyorum. AKP içi, iç iktidar kavgalarında çözüm sürecine muhalif olan kesim, bu iddianameyle onları yargılatmanın ya da tasfiye etmenin ilk adımını atıyorlar. İddianameyi okuyun başta ben olmak üzere bir çoğumuzla ilgili çözüm süreci faaliyetleri kriminalize ediliyor ve bir suç delili olarak değerlendiriliyor. Eğer buna mahkeme uyarsa bununla ilgili dönemin muhatabımız olan bütün bakanları Bekir Bozdağ, Sadullah Ergin, Efkan Ala, başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ilgili bürokratlar kamu güvenliği müsteşarlığından başlayarak bunların hepsi bu davada esas fail olarak yargılanacaklar. Çünkü kamusal gücü, otoriteyi elinde tutanlar bunlar. Meclis’e getirilen bir çerçeve yasa var. ‘Çözüm süreci yasası’ olarak hatırlayacağımız yasa. O yasa yönetmeliği çıkarılmayarak kadük edildi. Ama ortada bir yasa var ve kendi elleriyle o yasayı imha ettiler. Dolayısıyla iktidarda ya da bizi siyaseten imha etmek isteyen anlayışta bu denklemi çözecek bir tane zeka yok. Tümü ahmak, tümü alık, tümü kategorik karşıtlıklar üzerinden, öfke ve kin siyaseti üzerinden, Kürt düşmanlığı üzerinden gözleri kararmış kendi iplerini yağlamakla meşguller. Türkiye’de siyasal zaman çok hızlı akar yaşayacağız, göreceğiz.
“Bu badireler, bu yönelimler sadece bugün maruz kaldığımız bir şey değil”
Çözüm süreci döneminde iktidarla kurdukları temasları hatırlatan Önder, şunları söyledi:
“Hiç birinin tanığı rahmetli olmadı, herkes hayatta. 6-8 Ekim’de başta Selahattin Demirtaş olmak üzere çözüm süreci heyetinin nasıl çaba gösterdiğinin birinci elden tanığı Efkan Ala’dır. Memleketin o zamanki İçişleri Bakanı’dır. Ben, İdris Baluken ve Pervin Buldan dönüşümlü olarak o iki günü İçişleri Bakanı’nın odasında geçirdik. O bir yandan, biz bir yandan gelmekte olanı, sürüklenilmek istenen yeri görüyorduk. Engellemek için iki gün mesai yürüttük. Çıkıp ‘Yalan söylüyor’ demesine gerek yok. Çıkıp, ‘Tam da onun anlattığı gibi olmadı’ desin bütün bu sözlerimi yalayıp yutacağım, özür dileyeceğim. Mahkeme de istediği cezayı versin. Mahkemeye bunu söyledim. Ahmet Davutoğlu, Efkan Ala, hadi Cumhurbaşkanı’nı çağıramıyorsun, kamu güvenliği müsteşarı, bunları çağırın. Bu şekilde iddialarda bulunuyorum, çağıramıyorsanız dışarıdan demeç versinler. Mahkemeye iki kez açık çağrı yaptım. Öyle kasabın bıçağına her zaman Kürdü ve onun siyasi iradesini yatırmak kolay bir iş değil. Orada bir iç iktidar ve kirli bir iktidar savaşı var. Bir insan ömrünün sona erme ihtimali ve sonrasına dönük kanlı bir savaş yürütülüyor orada. Fakat demokrat kamuoyu da bunun bizim üzerimizden yürütülmesine yeterli tepkiyi, duyarlılığı göstermiyor. Demokrat kamuoyunun anlamadığı şu; bu çember giderek herkesi içine alarak daralacak bir karakter taşıyor. İktidarın göremediği de şu; bu badireler, bu yönelimler bugün maruz kaldığımız bir şey değil. Biz her bu badireden güçlenerek çıkmış bir geleneğin devamını ve sözcülüğünü yürütüyoruz.”